Tuna Nehri Bisiklet Turu | 8. Gün (Au an der Donau-Melk) 17.08.2017
Au Der Donau’da bulunan harika kamp alanımızda 06.20 de uyandık. Bugün Melk şehrine doğru yol alacağız. Kısa bir sürede eşyalarımızı toparladık. Kamp alanından çıkar çıkmaz Tuna Nehrinin kuzey tarafında bisiklet yolundaydık. Her geçen gün yol daha da güzelleşiyordu.
Yolun güzelliği ile birlikte kahvaltı yapmadan 30 km yol aldık. Kahvaltı için uygun bir yer bulduğumuzda da yine dünden kalan eşyalarımızı etrafa serdik. 🙂
Kahvaltımızın ardından yolumuza devam ettik. Kaliteli bisiklet yollarında mutluyuz.
Yakınımızda bulunan ilk büyük şehir/kasaba olan Grein’e ulaştık. Grein’de sularımızı doldurduk ve biraz dinlendik. Hava giderek ısınıyordu ve yolun kuzey tarafı öğleden sonra tamamen güneşli oluyordu.
Güneşten sürmek yerine güney yola geçip gölgeden sürmeliydik. Grein’den karşı kıyıya geçmek için küçük tekneler var. Biz tekne kullanmak yerine Grein’den 2 km önce bulunan köprüye kadar geri sürdük.
Grein şehrinden ayrılırken, son hatıra fotoğrafımız.
Geçiş için para vermek istemiyorduk. Sanırım zaman zaman yine Euro ile ödeyeceğimiz ücretleri 4 ile çarpma düşüncemiz geri geliyor 🙂 Ama bizce 2 km sürmek varken tekne ile geçmek çok mantıksızdı. Bedava olan köprüden geçip güney yolda sürmeye başladık. Evet güney yol yine gölgeydi. 🙂 🙂 🙂
Gölge ve yanımızda akan Tuna Nehri harika bir rahatlama hissi veriyor.Nehrin bu tarafından Ybbs an der Donau’ya vardık. Nehir kenarındaki tabelalardan burada bir bisiklet müzesi olduğunu gördük. Bisiklet yolundan ayrılıp kolayca müzeye ulaştık. Müzenin giriş ücreti 4€. Eski bisikletler ve bisikletlerin tarihleri ile ilgiliymiş. Ben girmedim. Barış girdi içeride video çekti, çıkınca bende videoyu izledim. 🙂
Bu müzeye giripte burada pozu olmayan yokmuş 🙂
Müze içerisinden video
Müzeden sonra süpermarketten öğle yemeği için bişeyler aldık. Öğle yemeğimizi yine Tuna Nehri’ne karşı yedik.
Yoldaki harika manzaralardan
Öğlen yemeğimizin ardından saat 15.45 civarı Melk şehri için yola çıktık. Çok rahat bir yoldan 25 km sonra Melk şehrine vardık.
Şehir merkezinde olmayan limanın kenarında bulunan kamp alanına yerleştik. Bugüne kadar kaldığımız en düzensiz ve en pis kamp alanı burasıydı. Bizden başka sanki herkes için bu durum normal gibiydi. “Hatta biz mi çok takıyoruz?” diye bir birimize sorduk.
Çadırımızı kurduk. Eşyalarımızı yerleştirdik. Yüksüz bisikletlerimiz ile birlikte şehir merkezine doğru yol aldık. Çok şirin bir şehir merkezi var. Şehirin adeta bir simgesi haline gelen saraya doğru gittik. Ancak maalesef ki ziyaret saatlerini kaçırmıştık. Sarayı ziyaret edemedik. Şehir merkezinde biraz zaman geçirdik. Sonra akşam yemeği için süpermarketten bişeyler alıp kamp alanına gittik.
Kamp alanına varır varmaz hava kararmadan duş alıp yemek yemeliydik. Duş için tuvaletlerin oraya gittiğimde yan taraftan birkaç tane çocuk ve yetişkin kadın sesi geliyordu. Tuvaletler ve duşlar son derece kirli ve bakımsızdı. Duştan çıkınca üzerinde tam takım bisiklet forması olan bir kadın, yanında üç tane muhtemelen ardışık yaşlarda (3,4 ve 5 yaşlarında veya ikiz) çocuk hiç birinin ayağında terlik bile yoktu. Biz ise aman burası ne kadar pis biz buradan mikrop kaparız diye düşünüyorduk. Neyse benden sonra Barış duşa girdi. Erkeklerin tarafında olan yerde priz varmış ve az önceki kadın izin alarak girip üç çocuğunun da saçını kurutup oradan ayrılmış. Yemek yerken onları izledik. Üç tane küçük çocukla bisiklet turuna çıkmış ve hepsine bakabiliyordu. Ayrıca halinden de hiç şikayetçi gözükmüyordu. Bunun gibi önceki günlerde de başka örneklere rastladık.
Bunları neden anlattım. Çünkü toplumumuzda “evlenince gezemezsin”, “hele bir çocuk yapın sonra görücem sizi”, “gezin tabi çocuğunuz yok”, “çocukla bir yere çıkılmıyor” gibi söylemler sizi yapabilecekleriniz konusunda kısıtlıyor. Bunlar ilk akla gelenler bunun gibi örnekler uzar gider. Çocukla gezebilmenin ütopik bişey olmadığını zaten biliyorduk ancak bir kez daha gözlerimiz ile görmüş olduk.
Çocukla gezebilenleri görmek yerine onları görmezden gelip insanların kendilerine bahaneler uydurup bişeyler yapmamalarını anlayamıyorum. Soner ve İnci Sarıhan’ın kitaplarında onlara denilenleri hatırlıyorum. Onlara da “çocuğu yolda mahvettiniz” diyorlardı. Onlarda yolda Tibet Çınar’ın bir kez bile hasta olmadığını yazmıştı. Ayrıca turdan önce tanıştığımız Fatih ve Behiye çifti de çocukları minik İlteriş ile birlikte Tuna Nehrinde bisiklet turu yapmıştı. Yapabilenler bizden farklı veya üstün bir insan değil sadece bunu unutmamalıyız ve bahanelerin arkasına saklanmamalıyız.
Melker Fahrhaus isimli kamp alanına bir gece, bir çadır, iki kişi 14 € ödeme yaptık.
Günlük yol bilgilleri: Au Der Donau-Melk 91 KM
Video
Tuna Nehri Bisiklet Turumuzun 8 ve 9. gününü içeren videomuzu aşağıdan izleyebilirsiniz.
Henüz Yorum Yok