Sabah Lancut’taki hotelimizde uyanıyoruz. Eşyalarımızı dün gece hotelde yıkamıştık. Bir çoğu kurumuş. Çantalarımızın büyük bir kısmı hazır sayılır. Yanımızda kahvaltılık malzememiz de olduğuna göre odamızda kahvaltı yapabiliriz. Merve kahvaltı hazırlarken bende bugünkü rotamıza bakıyorum. Rota kadar konaklama yeri de önemli. Tahmini planımıza göre hedefimiz Debica şehri. Yakınlarında bir kamp alanı gözüküyor fakat işimizi bu kez şansa bırakmamalıyız. Kamp alanın açık olduğunu ve fiyatını öğrenmeliyim. Kahvaltıyı güzelce midemize indirdikten sonra artık yola çıkma vaktimiz geliyor. Hotelden çıkış işlemlerini yaptıktan sonra bisikletleri hotelin önüne getirip çantaları yüklemeye başlıyoruz. Bu sırada yanımıza yaşlı bir amca geliyor. Lehçe bir şeyler söylüyor ama biz anlamıyoruz. Sonra Almanca biliyor musun diyor ona da hayır diyoruz. İngilizce bildiğimizi söylüyoruz. Nereden geliyorsunuz, nereye gidiyorsunuz sorularının ardından Türkiye’ye birkaç defa geldiğini Türkiye’yi çok sevdiğini söylüyor. Ayrıca üzerine bir de dünyada hangi üç şehirde en çok Türk yaşar diye soruyor ve kendisi cevaplıyor: İstanbul – Ankara – Berlin. Bu cevabın ardından birlikte güzel bir kahkaha atıyoruz. Sonra kamp alanını arayıp arayamayacağını soruyorum. Arıyor ve açık olduğunu öğreniyor, çok seviniyoruz ve teşekkür edip artık vedalaşıyoruz. Yolcu yolunda gerek.
Bugün yolumuzun büyük bir kısmında 94 numaralı yolu takip edeceğiz. Hotelden ayrılıp ilk 94 numaralı yola döndüğümüzde yanlış yöne sapıp bir kaç kilometre ilerliyoruz. Neyse ki hatamızı kısa sürede anlayıp tekrar gittiğimiz mesafeyi dönüp doğru yönde ilerlemeye başlıyoruz. Yol çok güzel Türkiye’deki duble yollara benziyor. Yanında zaman zaman geniş alan veya bisikletin kullanabileceği yan yol bulunuyor. Ayrıca evlerin bulunduğu bölgelerde kenarlarında kocaman ses duvarları var. Yan yoldan sürdüğümüzde neredeyse hiç araç sesi duymadan ilerliyoruz. Yaklaşık 20 km pedallamanın sonunda Rzeszow şehrine giriş yapıyoruz. Hemen bisiklet yolları başlıyor ve Wislok Nehri üzerinden geçip merkeze doğru yol alıyoruz. Öncelikli işimiz döviz bürosu bulup para bozdurmak. Şehir içinde ilerlerken alışveriş merkezi olduğunu düşündüğümüz bir binanın önünde duruyoruz. Evet tam tahmin ettiğimiz gibi burası bir alışveriş merkezi. Merve bisikletlerin başında bekliyor ben de içeride para bozduruyorum. Şimdi sırada yemek yemek ve bisikletçi aramak var.
Genelde Avrupa şehir ve kasabalarında meydanı yada merkezi belirten bir katedral veya kilise olur. Fakat burada biz göremedik. Öncelikle bisikletçi bulup benim jant telimi yaptırmaya karar veriyoruz. Haritada işaretli bisikletçiye doğru giderken sabit, küçük bir kıyafet pazarına benzer bir yerden geçiyoruz. Merve’nin daha Przemysl de gördüğü ve bundan yemeliyiz dediği yiyeceği sokakta herkesin elinde görüyoruz. Az ileride bu yiyeceği alanların bir dükkandan çıktığını gördüğümüzde hemen oraya doğru yöneliyoruz ve yiyeceğin isminin Zapiekanki olduğunu öğreniyoruz. Burası salaş ve yoğun bir yer. Zapiekanki büyük bir baget ekmeğin yarısının üzerine sebzelerin ve kaşarın fırına atılmasıyla yapılmış lezzetli mi lezzetli bir yiyecek. (Daha sonraki günlerde etli olanlarında olduğunu gördük.) Aslında baget ekmek üzerine pizza gibi. Evet merak edilen yiyecek yenildiğine göre yola çıkmadan önce şehirdeki son işimizi halletme zamanı geliyor.
Haritadan en yakındaki bisikletçiyi işaretlemiştim. Yemek yediğimiz dar sokaktan büyük caddeye çıktığımızda haritaya göre bu bisikletçi pazar yerinin içinde yer alıyor. Bisikletlerimiz elimizde pazar yerine dalıyoruz. Bir anda pazar yerindeki tüm satıcıların bakışları bize doğru yöneliyor. Ukrayna bayrağını gören kadın nereli olduğumuzu soruyor. Kendisi Kievliymiş Polonya’ya çalışmaya gelmiş. Pazar yerinin içerisinde ilerliyoruz fakat bisikletçi etrafta gözükmüyor. Uygulamadan baktığımızda hemen yanı başımızda. Pazar yerinden çıkıp diğer bisikletçi için rotayı oluştururken yanımıza bir kişi geliyor, Lehçe bir şeyler söyleyerek bir salkım muz veriyor. Bende teşekkür edip ona bisikletçi aradığımızı söylüyorum. Arkasından başka bir arkadaşı geliyor. Sonra bir kişi daha geliyor ve son gelen kişi bizim onları anlamadığımızı görünce,
-Nerelisiniz?
-Türkiyedeniz. Sen?
-Bende Yunanistan. Beni takip edin.
Böyle bir anda ne yapılır bilemeden adamları takip etmeye başlıyoruz. Bisikletlerimizle pazar yerinin arkasında bulunan bir yoldan ilerliyoruz. Kısa bir süre sonra bisikletleri bırakacağımız yeri gösteriyor. Sonra küçük dükkanının yanındaki sandalyelerde oturup başlıyoruz konuşmaya. İlk soru frappe içer misiniz? Frappeleri hazırlarken bir yandan tura nereden başladınız, nerelere gittiniz, nerelere gideceksiniz gibi sorularla muhabbet koyulaşıyor.
-Bisikletimle ilgili bir problem var. Haritada burada bisikletçi olduğu gözüküyor ama biz bulamadık. Bize yardımcı olabilir misin?
-Tabi bisikletçi pazarın hemen içerisinde. Frappeni ve bisikletini al gidelim. Merve burada hem bisiklete hem de dükkana baksın.
-Tamamdır, hadi gidelim.
Bisikletçi pazar yerinin ortasında yer alan kapalı bir pasaj gibi alanda bulunuyormuş. Bisikletçi yaşlı adam arka jant telinin arka taraftan koptuğunu görünce biraz huzursuzlandı fakat Panagiotis konuşup bu durumu çözdü, bisikletimi tamir edecek. Hatta pazarlık bile yaptı 25 Zloty’e anlaştık. 1 saat sonra bisikleti almak için gideceğimizi söyledi ve bana kısa bir pazar turu attırdı. Henüz yaklaşık 8 aydır pazarda olmasına rağmen burada çok popüler biri. Herkes ona “Greko” diye sesleniyor. Selamlaşmadığı ve şakalaşmadığı neredeyse kimse yok. Turun ardından Merve’nin yanına gidiyoruz. Panagiotis Yunanistan’dan zeytinyağı, beyaz peynir, zeytin, kekik gibi Egeli ürünler getiriyor ve Polonya’da satıyor. Eşi Polonyalı bir doktormuş ve iki çocuğu varmış. Arkadaşları geliyor bizimle muhabbet ediyor. Bir arkadaşı da bize bir poşet domates hediye ediyor. Sonra bisikleti almaya gidiyoruz. Bisikletçi adam çok ağır çalışıyor. Bir jant teli toplamda bize iki saate mal oluyor. Bisikleti alıp dükkanın oraya doğru gidiyoruz. Ona her şey için teşekkür ediyorum.
Rzeszow’dan saat öğlen ikiyi geçerken ayrılıyoruz. Kamp alanına kadar 53 km yolumuz var. Yine 94 numaralı yolu takip ediyoruz. Yolumuzu inişli çıkışlı da olsa yol kalitemiz güzel. Bir yerden sonra yol demir bariyerlerle ayrıldı hatta bisiklet yasak bile yazıyordu. Ama alternatif bir yol göremedik. Daha küçük köy yollarında girersek kamp alanımıza çok geç ulaşacaktık. 94 numaralı yol günün başında böyle değildi. Neyse biz 15 km kadar bu yoldan devam ettik. Hatta bir adam bizi uyardı. En yakın çıkıştan yoldan ayrıldık.
Sonra girdiğimiz yeni yolda yol çalışması var. Ayrıca gerçek otobana bağlantı yolu olduğu için çok yoğun. Bu yolda bisikletle ilerlerken arkamızda tırlar bizi bekliyor. Arkamızdaki tırları görünce biraz daha tempoyu artırıyorum. Küçük bir cepte Merve’yi beklerken onun arkasında 6-7 tır gördüğümde hem şaşırıyorum hem de heyecanlanıyorum. Merve’de benim yanıma geldiğinde geçen tır sürücüleri bize korna çalıp el sallıyorlar. Uygulamanın çizdiği rotaya göre sola dönmeliyiz. Fakat solda da yolun başında bir metal levhada bir şeyler yazıyor. Sanırım yol kapalı. Başka nasıl gideceğimize bakarken o yola bir araç giriş yapıyor. Bende “ araba geçiyorsa biz de geçeriz.” diyorum. Burada da alt yapı çalışması var. Her yer inanılmaz tozlu. Ancak buraya doğru döndükten sonra bisikletli sayısında gözle görülür bir artış başlıyor. Diğer yola çıktığımızda gördüğümüz ilk marketten akşam yemeği için alışveriş yapıyoruz. Sonra Kozlow yakınlarında yer alan Jalowce Camping’e doğru devam ediyoruz.
Buradan sonrası sanki bir sahil beldesi gibi. Camping yolu üzerinde harika bir gün batımına şahit oluyoruz ve bu anın tadını çıkarıyoruz.
Kamp alanına saat 7 gibi giriş yapıyoruz ve resepsiyondaki kadın iki kişi bir gece ve bir çadır için 30 Zloty ödeme yapmam gerektiğini ayrıca duşların jetonla çalıştığını ve onundan 6 Zloty olduğunu söylüyor. Ben duş almaktan vazgeçiyorum. Kamp alanı için ödemeyi yapıp sadece Merve’ye jeton alıyorum. 30 Zloty kamp alanına veriyorken 6 Zloty duşa vermek çok saçma geliyor. Kaldığımız kamp alanı küçük bir gölün kıyısında bulunuyor. Görünüşe göre sezonda burası deniz gibi kullanılıyor. Etrafta deniz bisikletleri ve şezlonglar var. Kamp kuracağımız yer resepsiyondan uzak. Çadırımızı duşların tam karşısında bulunan büyük bir çadırın altına kurmaya karar veriyoruz. En azından çadır daha az nemlenir ve hemen yanında piknik masaları var. Ama bizden başka kamp atan kimse yok. Merve bu durumu hiç sevmiyor. Yakınımızda bir araba var, içinde iki tane genç kadın var ama pek tekin değiller.Ben çadırı ve masayı hazırlarken Merve duştan suyun soğuk geldiğini söyleyerek geliyor. Beraber yemek yiyip yarın için rotamıza bakıyoruz. Bulaşıklar yıkandıktan sonra artık dinlenme zamanı…Bugün yaşadıklarımızla ilgili hazırladığımız videomuzu aşağıdan izleyebilirsiniz.
Günlük yol bilgileri: Lancut-Jalowce Camping 70 KM
Okuduğunuz ve izlediğiniz için teşekkürler 🙂
Henüz Yorum Yok